Bu Yazı Kamp Armen Çocukları Adına Yazıldı

[ A+ ] /[ A- ]

Garabet Orunöz
Evrensel.net – 3 Mayıs 2015

Sonbahara yakın bir zamandı. Malatya’dan otobüs şoförüne emanet edilerek, İstanbul’a gönderildiğimde, yıl 1967’ydi. Benim gibi daha evvel Anadolu’nun bir çok ilinden (Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Kayseri, Malatya, Yozgat, Bitlis, Siirt, Hatay, Amasya ) gelenler ile birlikte, Gedikpaşa’daki Balıpaşa yokuşu no 27 de Protestan Kilisesinin alt katında bulunan ve yatılı olarak kaldığımız evimize ulaştığımda 7 yaşındaydım. 4 yaşında kaybettiğim annemin cenazesini detayları ile de net hatırlıyorum. Anadolu’da hiç bir ilde Ermeni okulu kalmadığından dolayı, İstanbul’daki yatılı okullara Anadolu’nun hemen -hemen her ilinden okul çağına gelmiş çocukları, Hrant Küçükgüzelyan, kapı-kapı dolaşıp, buluyor, aileleri ikna ediyor ve tüm masraflarını da karşılayarak, İncirdibi Ermeni Protestan özel okulunda okumamızı sağlıyordu. Yaz geldiğinde ise; bütün çocuklar ailelerinin yanına gönderilirdi. Yıl boyunca öğrendiği Ermeniceyi yaz tatilinde unutan çocuklar için bir formül bulunmalıydı.

İşte bu formül, bir Yaz kampı olabilirdi. Bu fikir Hrant Güzelyan tarafından yönetim kuruluna sunulduğunda kabul edilir ve arayışları sonucu, Tuzla’daki Üç Meşe Mevkii’nde bulunan Sait Durmaz’a ait arsa üzerine pazarlık sonucu anlaşılır. Güzelyan; Vakıflardan izin almak için zaman ister. Yasal izinlerin alınması on ay sürer. Bu zaman zarfında eldeki nakit bir miktar azalır, bunun üzerine, Sait Durmaz ile Güzelyan, Tapu dairesine giderler. Zamanın Tapu müdürü, edilmiş pazarlık üzerinden, elde kalan para miktarına denk gelecek kadar arsayı parseller ve yaklaşık 600 metrekare arsa Sait Durmaz’da kalır. 8.552 metrekare arsa da Vakıf adına tescil edilir. 6 Ocak 1962 yılında Hasan Güloğlu kalfanın nezaretinde temel atılır. Kuyu kazılıp suya ulaşılınca, kavak, incir, elma, armut, ayva, kırmızı erik, kiraz, gibi meyve ağaçları dikilir. İnşaat da bir yandan devam eder. Ben Kamp Armen’e geldiğimde ikinci katın inşaatı devam etmekteydi. Deniz kenarından taşıyabildiğimiz kadarıyla kum getirip, önce elekten geçirirdik. Yosun ve midye kabuklarının ayıklanmasından sonra, tulumbadan kuyu suyu çekerek kumu yıkardık, iki defa yıkanan kum, deniz tuzundan arındırıldıktan sonra, harç yapılıp, Tezgere dediğimiz taşıyıcı ile betonun döküleceği yere harcı dökerdik. Minik bedenlerimizin o yorgunluğa dayanamayıp, çoğumuz geceleri altımıza da işerdik. Sabah, kaldığımız yerden devam. On yaşına gelmiştim, artık sorumluluk da alabilecek yaştaydım. Tavuklardan sorumlu bakan oldum. Yumurtaları ben toplar sayardım, yemlerini ve sularını ben doldururdum. Mutfak sorumlumuz, yumurtayı benden isterdi. En eski tarihli olmasına dikkat ederek ben kilerden mutfağa getirirdim. Nisan ayından sonra yumurtlamada bir çoğalma olurdu. İşte o zamanda, Tuzla’daki Bakkal Ahmet Bilgin abimize fazla yumurtaları götürüp, Takas yapardım. Yerine sıvı ve margarin yağ, tuz, şeker gibi temel ihtiyaçlarımızı alırdım. Bunlar benim görev alanımdı, diğer arkadaşlarımın da görevleri vardı. Kimi, inekleri otlatmaya götürür, kimi, bahçedeki olmuş sebzeleri toplar, kimi, yıl içerisinde dersi zayıf olan kardeşlerin dersleri ile ilgilenir, meyve ağaçlarının dibindeki otları yolan da vardı. Hayata; üretmeyi, yetiştirmeyi, öğrenerek hazırlanıyorduk.

YILLAR SONRA BİR KIZKARDEŞ

Yıllar, yılları kovaladı, ortaokul bitti, lise için yakın mesafede bir yatılı mekanımız olmadığından yurt dışına okumaya gitmek zorunda kaldım. Bir kız kardeşim vardı ve annemiz öldüğünde 3.5 aylık bebek iken evlatlık verilmişti. Bu kardeşimi aramak için tahsilimi yarım bırakıp döndüm. Malatya’ya gidip, kardeşimi evlatlık verilmesine vesile olan Sara Makasçı’dan kime, nereye verildiğine dair bilgi alıp İstanbul’a döndüm ve aramaya başladım. Bu arada; Hrant Dink ve kardeşleri de, Kurtuluş Baruthane caddesinde, “Maral” adlı fotoğraf stüdyosu açmışlardı. Okullarda vesikalık resimler çekiyorlardı. O stüdyo Kamp Armen’li çocukların toplanma yeriydi aynı zamanda. Bir gün Hrant Dink’in en ufak kardeşine, kız kardeşimi aradığımı, değiştirilen ismini ve hikayemizi anlattım. Aradan geçen 2.5 yıl içerisinde, bir cumartesi günü, yine Kampın talebelerinden Nişan Özdemir ile birlikte Kampımızı ziyarete gittiğimizde, Zakar Karakütük ile karşılaştım. Soğuk davrandı, az sonra da Haşim ağa dediğimiz Hrant Dink’in babası Sarkis amca beni yanına çağırdı ve gerçeği söyledi.
-Senin bir kız kardeşin vardı.

‘Nerede’ diye sorduğumda, çenemden kavrayıp ağzımı da kapatarak kampın üst katındaki kızları gösterdiğinde, çığlık atamadım, ağzımı kapatmıştı, kız kardeşimi de tanımıştım, yaklaşık 30 metre uzaklıktan.

Beni arkadaşımın yanına gönderip, Kızkardeşim Filor’u yanına çağırmış benimle tanıştırmaya getirirken, herkes işin gerçeğini öğrenmiş, Filor bihaberdi. Kızlar üst katta erkekler alt katta cama yapışmış tanışma anımızı izlerken, birbirimize koşmamız ve salya-sümük ağlamamıza Hrant Dink abimiz de sessizce başımızda bekleyerek, şahitlik ediyordu.

GELECEĞE BELGE

Aradan yıllar geçti, askerliğimi yaptım, iş hayatına da atılmış, kuyumcu atölyemi de kurmuştum. ‘Malatya Ermeni Mezarlığının bir kısmı istimlak ediliyor’denildi. Malatyalılar toplandık. Hrant Dink ile yan-yana oturmuştuk, sessizce çok yakında ‘AGOS’ diye bir gazete çıkaracağını söyledi, ihtiyaç olduğunda yanında olacağımı söylemiştim. Bir köşe yazısında; ‘Kaybolmayın çocuklar’ demiş, bizden bahsetmişti. İşte; O başlığı Hrant Dink ve Kamp Armen’in, Dünyanın ALTI Kıt’asına dağılmış çocukları için bir kısa film yaptık. Bu filmi; yönetmenimiz Gülengül Altıntaş sayesinde, hem Kamp Armen’in Çocuklarına bir hediye, hem de gelecek için bir ‘BELGE’ niteliğinde oldu.

KAMP ARMEN’İ DUYUN!

Kamp Armen’imizi, bir gün elimizden aldılar, ondan sonra da, cam, çerçeve bırakmayıp, adeta çökmesi için ne gerekiyorsa yapıldı, şimdiye kadar 7’nci defa el değiştirdi. Her ne kadar geri almak için Vakfımız mahkeme ile uğraşmış olsa da, geri almak bir türlü mümkün olmadı. Bu günlerde, Endişelerimiz var. Kampımız, yani evimizin YIKTIRILMASI söz konusu.

Daha geçen hafta Başbakanımız; Ermeni Vatandaşlarımızın her şeyleri GÜVENCEMİZ altındadır, demişti. Bu KÜLTÜR YUVAMIZI da YETİM HAKKINA saygı için, ÇOCUK EMEKLERİMİZE saygı için, TOPLUMSAL BARIŞA saygı için, ADALETSİZ; BİR EL KOYMANIN ADALETİNİN SAĞLANMASI için, HRANT ve 1500 YETİM EMEĞİ için;

Devlet yetkililerimizden, kamuoyundan, iş adamlarımızdan, duyarlı toplumumuzdan, manevi destek bekliyor ve bu KÜLTÜR YUVAMIZIN, BİR KÜLTÜREL KIYIM ile ortadan kaldırılmasına, mani olunmasını istiyoruz. Bu yazıyı Kamp Armen’de yaşamış 1500 kişi adına yazıyorum. Kamp Armen’in kamuoyu tarafından sahiplenilmesini ve İADE yollarının açılması için desteklerinizi esirgemeyeceğinizi umuyorum.

Kamp Armen YIKTIRILMASIN.

Bir cevap yazın