Ceren Sözeri – T24 – 7 Nisan 2015
Bu hafta sonu Kamp Armen’e ya da bilinen adıyla Tuzla Ermeni Yetimhanesi’ne son ziyaret gerçekleştirildi. Kampta büyüyenler burada son kez bir araya geldiler.
Rivayet o ki çok yakın zamanda bu yemyeşil cennet bahçe yeni villalar yapılmak üzere yok edilecek. Bilinen adı yetimhane çünkü Anadolu’dan getirilen ve Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin alt katına yerleştirilen çocuklar için yapılmış. Kendileri ‘çocuk evi’ demeyi tercih ediyor.
1962 yılında Tuzla’daki bu araziyi satın alıp kilise adına tescil ettirmişler. Gedikpaşa’da kalan çocuklar Tuzlalı Hasan Kalfa’nın önderliğinde sırtlarında çimento taşıyarak, fidanlar dikerek bu kampı elleriyle inşa etmişler. “Gayrimüslim vakıfların mülk edinemeyeceği” gerekçesiyle 1979’da Vakıflar Genel Müdürlüğü Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın elindeki tapunun iptal edilmesini ve eski sahibine geri verilmesini istemiş. Parası ödenen, bin bir emekle yapılan kamp hiçbir bedel ödenmeden ellerinden alınmış.
Kamptan 1500 çocuk yetişmiş. Bilinenin aksine yalnızca Ermeni çocuklar yetiştirmemiş. Örneğin Süryani olan HDP Mardin Milletvekili Erol Dora da bu kampta büyümüş, ancak kardeşleri yetimhanenin iadesi konusunu Meclis’e taşımadığı için kendisine biraz sitem ediyorlar.
Hrant Dink 8 yaşında gelmiş Tuzla’ya, eşi Rakel Dink ile burada tanışmış. Kampın müdürü Hrant Küçükgüzelyan’ın önce vurulup ardından “Ermeni militan yetiştirme” gerekçesiyle tutuklanmasının ardından kampa Hrant Dink ve Rakel Dink sahip çıkmış. Önce çocuklar gitmiş, arazi birkaç kez el değiştirmiş, bina harabeye dönmüş. Arazi devletin elinde olmadığı için iade talebi yapılamıyor, ama devlet de haksızca el konulan bu arazi için bir şey yapmıyor. Kampta büyüyen Garabet Orunöz “Talebimiz hukuki değil vicdani” diyor, “burada yetim hakkı yendi.”
Kampın ve o eski neşeli günlerin unutulmaması için kardeşler yılın belli zamanları burada bir araya geliyor, yemekler yeniyor şarkılar söyleniyor. Sonuncusu en hüzünlüsüydü. Bu 23 Nisan’da Ermeni çocuklara hediye edilemez miydi kampımız, diye iç geçiriyorlar, “Olmuyorsa, yaşlanıyoruz bari bırakın burası huzurevimiz olsun.”
Onlar için burası “Atlantis Uygarlığı”, Tuzla’da çok az kişi yerini biliyor, çevresine yapılan villalar nedeniyle saklı bir cennet gibi kalmış. En çok unutulmasından, bir gün gelip, “Zaten öyle bir yer hiç yoktu ki” denmesinden korkuyorlar. Orunöz kampa veda ederken yaptığı konuşmada, Türkiye’de Ermeni olmanın nasıl bir his olduğunu anlatmaya çalıştı. Kampın hikâyesi gibi Türkiye’de Ermeni olmak bedelini ödeyip satın aldığın, üzerine ellerinle inşa ettiğin bir yetimhaneye bir gün sadece Ermeni olduğun için el konulmasıdır. Orunöz “İşine gelmiyorsa çek git kardeşim, diyenlere, burası benim de ülkem diyebilmektir” diye bitirdi. Ermenilerin acısını paylaştığını söyleyenler, gönül kapılarını açanlar bu sese kulak vermeli, 23 Nisan’la 24 Nisan’ı birleştirmeye bir yerden başlamalı.
* Başlıkta Hrant Dink’in 23,5 Nisan yazısından esinlenilmiştir